EFSANE KİTABI İNCELEMESİ

  • Yazar: İskender Pala
  • Türü: Tarihi Roman
  • Konusu: Katip Seyyid Murâdî’nin dilinden akdeniz kaderleri
  • ISBN: 978-605-468-377-2
  • Yayınevi: Kapı Yayınları
  • Sayfa Sayısı: 392

 

AKDENİZ’İN ÇALKANTILI KADERLERİ

     Altın yaldızlı, işlemeli, büyük kılıçları her daim vakarlığın alameti olarak gördüm. Çünkü onlar cihadın simgeleridir. Kitabın kapağında bulunan o asil iki kılıç ardında ise ölümü, çaresizliği, umudu ve korkuyu gördüm. Anlaşılan kaderler rüzgara bağlıydı. Bu hengame ardından sayfaları bir bir çevirmeye başladım. Buram buram Osmanlı kokan Akdeniz sularına kadar vardım. Midillide buldum evvela kendimi. Sonra Cerbe’de. Bir de baktım Endülüs’deyim, Cezayir, İstanbul…

       Olaylar Midilli’de doğan dört kardeşin, hayatlarının rotasını çizmeye başlamasıyla gelişiyor. Bu dört kardeşten biri olan Oruç Reis, hayatını denize adamıştır. Diğer kardeş Hızır ise babasının isteği üzerine çömlekçi değil ağabeyi gibi hırçın denize hükmetmek istiyordu. Her şey bu istek üzerine başladı. İki kardeş de Akdeniz’e kafa tuttu. Ancak Oruç Reisi ölüm bu uğurda alıkoydu. Yavuz Sultan Selim’in verdiği, dinin hayırlısı anlamına gelen ‘Hayreddin’ lakabıyla da bilinen Barbaros Hayreddin Paşa’nın Akdeniz’i nasıl dize getirdiğini, bu uğurda nasıl mücadele verdiğini, dahiyane savaş stratejilerini, zaferlerini, berrak düşlerini, dualarını, yalvarışlarını ve yakarışlarını, cihat ruhunu, liderliğini, kaptan-ı deryalığını, merhametini, hiddetini, kahroluşlarını, sevinçlerini ve bir efsaneyi okuyoruz. Bununla birlikte kitabın büyük bir bölümünü de oluşturan Seyyid Murâdî‘nin ( Saint Alkala) ve Billure’nin (Beatrix) hırçın bir yel gibi oradan oraya savrulan inandıkları uğruna sabreden ve hatta bunun için forsalığa bile düşmeyi kendine vazife bilen yılmadan usanmadan hep bir umutla ellerini göğe açıp dökülen gözyaşları içinde yakaran, yalvaran ve vuslatları için yirmi beş koca sene, yalnızca birbirlerini düşünerek ayrılığa tahammül eden iki aşığın hikayesini okuyoruz.
Barbaros Hayreddin Paşa
kıymetli gayretleriyle, fevkalede başarılarıyla, imanın kuvvetiyle tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. O, Sultan Süleyman’dan aldığı emirle hayat hikayesini kâtibi Seyyid Muradi’ye yazdırmıştır. Bu sebepten olacak ki romanda anlatım dili Seyyid Murâdî‘nin ağzındandır. Bununla birlikte Seyyid Murâdî‘nin de hayatı romanın büyük bölümünü kapsamaktadır.

      Romanın bu denli kalın olmasına mukabil bir solukta okumamız ve her sayfayı çevirmemizle birlikte kendimizi tarihin en derinliklerinde hissetmemiz, romanın akıcılığını dillendirmek için yeterlidir sanırım. Başarılı roman, kahramanların kimliklerinin en derinine kadar bizi daldırmalıdır. İşte Efsane kitabında Barbaros Hayreddin Paşa ile rüya görüp Preveze Zaferi’ni kazanıyoruz, Saint Alkala ile özlemin acısını iliklerimize kadar hissedip vuslatın umudunu kalbimizde taşıyoruz. Beatrix ile rahibe olduğumuz kilisede kalbimizdeki imanı muhafaza etmeye çalışıyoruz. Forsaların pranga acısını bileklerimizde, Endülüs Müslümanlarına yapılan katliamların acısını kalbimizin en münteha noktalarında hissediyoruz. Yeminlerin, heykellerin sırlarını aralayıp gül sepetinin ısırılmış üç elmasının hikayesini çözüyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

CAPTCHA ImageChange Image