- Yazar: Necip Fazıl Kısakürek
- Yayınevi: Büyük Doğu Yayınları
- ISNB: 9789758180318
- Sayfa Sayısı: 154
- Türü: Tiyatro
Özet: İstanbul’un bir semtinde yaşayan Hüsrev, “Ölüm Korkusu” adlı yeni bir piyes çıkarmıştır. Piyesi cemiyette büyük yankı uyandırmış, tiyatroda da sergilenmiştir. İçinde ölüm, fikri buhranlar, kayboluşlar barındıran bu eser, bazı şahıslar tarafından başkarakterin babasının kendini incir ağacına asması olayının, yazar ile bir ilgisi olup olmadığını merak ederler. Hüsrev’in evine gelen Şeref’in gazetesinde çalışan muharrir Turgut, ona tam da bu mevzularda sual eder. Ama O bunları kesinlikle reddeder. Ardından Şeref, Nevzat, Mansur Bey ve Zeynep, Selma, Ulviye Hanımlar ile beraber oturdukları vakit, eserden söz etmeye başlarlar. Zeynep piyeste geçen başkarakterin annesini kazara vurması olayını, tuhaf karşıladığını belirtir. Hüsrev ise bu olayın gayet tabii olduğunu açıklamaya başlar… Olayı temsil etmek için Nevzat’tan silahını rica eder. Silahı alır, şarjörü çıkarıp kurşunları boşaltır. Kurşunları boşaltsa dahi içinde kurşun kalmadığının kontrolü için bir kolu çeker. Evet, silahın içi boştur fakat Hüsrev, kol çekilse dahi bazen aksaklıkların olabileceğini söyler. Piyesinde de aynen bu durumun yaşandığını anlatır. Ardından silahı masanın üzerine bırakır. Zeynep’ten yine tuhaf yorumu gelir. Hüsrev buna hiddetlenir ve bir çırpıda silahı eline alır, annesine doğrultur ateş eder. Gürültülü bir patlama… Bu sırada masadan fincanları toplamak için kalkan kuzeni Selma’ya kurşun isabet eder. Sonrası vicdan azabı…
Selma ölmüştür. Hüsrev, vicdan azabı içerisinde cayır cayır yanmaktadır. Bununla birlikte varlık, ölüm gibi derin mevzular üzerine düşünceler düşünceler… Annesine devamlı babasının neden kendisini incir ağacına astığını sorar. Evet, tıpkı piyesteki gibi babası kendisini incir ağacına asmıştır. Annesi ısrarla bilmediğini izah eder. Ama Hüsrev sorgular, sorgular, sorgular… Kendini odasına kapatmış, kimseyle görüşmek istememekte. Akıl ve ruh doktoru olan Nevzat yalıya gelir ve Ulviye Hanımefendi ile konuştuğu gibi hastahanesine bakmasını ister. Nevzat’ın amacı Hüsrev’in akıl muvazenesini kaybettiğini herkese inandırıp Onu kendi kliniğine yatırmak. Bunun kliniği için sağlam bir reklam olacağını düşünmesi… Ulviye Hanım tabii ki böyle bir şeyi istemez. Fakat Nevzat ısrar üzerine ısrar eder. Gazetelerin Selma ve Hüsrev hakkında çirkin sözler yayınladığını ve Hüsrev’in bunları görünce daha çok aklını yitireceğini anlatır. Bu haberi Hüsrev’in görüp görmediğini sorar. Ulviye Hanım telaşlanır. Derhal hizmetçi kızı çağırır. Kıza Hüsrev’e gazete götürdün mü diye sorar. Evet, cevabını alır, daha da telaşlanır. O sırada Hüsrev’in dostu Mansur, yalıya gelir ve Nevzat’a bu çirkin olay hakkında sitem eder. Bu konuşmalar dönerken Hüsrev aşağıya gelir. Yazılanlara çok kızmıştır. Dost bildiği Şeref’in bu hareketine ağır sözler sarf eder ve oradakilerden kendisini yalnız bırakmalarını ister. Nevzat, Ulviye Hanım ile dışarı çıkacaklarını söyler. Hüsrev’den Mansur’un yanında kalmaları ister. O Bunu kabul eder zaten güvendiği tek dostu o kalmıştır. Hüsrev ve Mansur konuşurlarken Zeynep çıkagelir. Mansur’dan açıkça Hüsrev ile kendisini yalnız bırakmasını ima eder. Mansur’un gidişi ardından Zeynep, Hüsrev’e artık onsuz yaşamaya tahammülü kalmadığını söyler. Fakat Hüsrev, Zeynep’i geçmişteki bir hatası olarak görmektedir. Zeynep, Hüsrev’in kendinden vazgeçmesinin sebebini halasının kızı olan Selma’ya oluşan bir takım hislerine bağlar. O ise bu iftiraya hiddetlenir. İnkar eder. Zeynep ise delil olarak Selma’nın vurulduğu gün, onun elinden aldığı günlüğü gösterir. Gerçekten de Selma’nın Hüsrev’e bir takım hisleri olmuştur. Böyle bir mahremiyeti yaymasından Zeynep gözünde iyice alçalır. Gazetedeki haberin Zeynep’ten çıktığını anlar. Elindeki defteri masaya bırakıp çıkmasını emreder. Fakat Zeynep bunu reddeder. Bu şiddetli konuşmalar arasında yalıya girmeye çabalayan Şeref’in sesleri gelir. Zeynep, yakalanacağı endişesiyle görünmeyeceği bir yere saklanır. Hüsrev, Mansur’a Şeref’i içeri almasını söyler. Güya dostu olan gazeteci Şeref’e bu haberleri yazmaya hakkı olmadığını, insanların bu kadar mahremiyetinin ortaya dökülmemesi gerektiğini söyler. Şeref ise bunun gayet de gazeteci olarak hakkı olduğunu savunur. Hüsrev, ona peki kendi şahısına ait bu kadar mahrem konuları da paylaşıp paylaşamayacağını sorar. O ise elbette ki gerektiğinde kendi hayatımı dahi paylaşırım der. Hüsrev, Zeynep’in olduğu bölgeye giderek perdeyi aralar. O halde bunu da paylaşın, “Karınız metresimdir” der. Şeref hayretler içerisinde Zeynep’e bakar. Kızgındır aynı zamanda utanmıştır. Ardından tehditler savurarak kendisinin de tıpkı doktor Nevzat gibi Hüsrev’i tımarhaneye yatıracağını söyler ve Zeynep’i de alarak çıkar. Hüsrev Nevzat’ın da bu denli bir ihanet içerisinde olduğunu öğrenince kendini kaybeder. Ulviye Hanım yanında Nevzat Bey ile gelir. Hüsrev Nevzat’la yüzleşir. Ve Onu evinden kovar.
İkinci Perde
Hüsrev, iki gündür ortalıkta yoktur. Babasının kendisini astığı incir ağacının bulunduğu yalıya gelir. Amacı bir nebze olsun rahatlamak, baktığında babasını gördüğü o incir ağacını seyretmek. Piyesteki kişinin kendisini de tıpkı babası gibi aynı incir ağacına asması Ulviye Hanımı korkutur. Ve uşağa o ağacı kestirir. Onun içindeki korku piyesin bir bir gerçekleşmesi. Yahut Hüsrev’in bunu yapmak istemesi. Yalıya Şeref’in gazetesinde çalışan Turgut gelir. Telaşla, heyecanla çok önemli hadiseler aktaracağını söyler. Nevzat’ın ve Şeref’in Hüsrev’i tımarhaneye kapattırmak istediklerini, Nevzat’ın bir rapor hazırlayıp hükümet doktoruna vereceğini ancak Hüsrev’in kapatılması için aileden bir ferdin şikayetine ihtiyaç olduğunu anlatır. Hüsrev, heyecanla annesinin şikayette bulunup bulunmadığını sorar. Turgut’dan “hayır “cevabını alır. Turgut devam eder: yalnızca şikayetle değil, hükümet doktoru eğer cemiyet için sizi tehlikeli görürse yine buna kâbillermiş yani hastahaneye kapatmaya. Hüsrev duydukları karşısında şaşırmaz, Hiç bir tepki vermez. Sanki anlatılanların hepsini biliyormuş edasıyla ona teşekkür eder. Turgut oradan ayrılır. Hüsrev ise o incir ağacını görmek amacıyla rıhtıma gider. Bu sırada yalıya Ulviye, Mansur, Turgut girer. İçeride Hüsrev’in olmadığını gördükleri vakit, o gelmeden saklanırlar. Hüsrev, rıhtımdan gelir. Hiddetle Osman’a incir ağacını kim kesti diye sorar. Osman, Hanımefendinin emriyle kestiğini söyler. Hüsrev yatak odasının kapısını açık görünce Osman’a orada kim olduğunu sorar. “Valideniz” cevabını alınca annesini içeri çağırır. Ve ona neden incir ağacını kestirdiğini sorar. Ulviye Hanım o ağacı görmesini istemediği söyler. Böyle başlayan uzun uzun bir tartışma… En sonunda Hüsrev çıkar gider. Ardından hükümet doktoru, gardiyan, sivil memur içeriye girer. Hüsrev’in akıl muvazenesini kaybettiğini, cemiyet için tehlikeli görüldüğünü söyleyip onu götürmek isterler. Sonradan içeriye giren Hüsrev götürülmek istendiğini anlar, tereddütsüz kabul eder. Annesinin, arkadaşlarının sızlanışı ama onun yüzünde gülümsemeyle veda…
Eserden Kesitler
1)Ölüme ilaç ölümdür.
2)Çünkü bir adam yaratmağa kalkıştım. Bir adam yaratmak. Bir adam yaratmak … Ona bir kafa, bir çift göz, bir burun, bir ağız uydurmak. Ona göre bir beyin yapmak ve göğsünün içine bir kalb takmak. Saat gibi işlesin, kanını vücudunda döndüren bir kalb. Bir kalb, anlıyor musun? Guya duyan, acılarına, sevinçlerine yataklık: eden yer de orası. Bir kalb. Bitti mi? Biter mi? Bu adama bir de kader çizmek lazım. Bu adam yaşıyacak, gezecek, tozacak, başından bir şeyler geçecek. Bu adamın mesela bir babası olacak. O baba bir incir dalına asılmış bulunacak. Sonra o da … Eeee? Ben Allah mıyım?
3)Ne çıkar bir aciz inciri kurutmaktan? Hanımefendiye söyle! Sana emretsin. İçimdeki ağacı kes ! O aciz değil, çok kuvvetli.
4)Allahım, ben yok olamam! Her şey olurum, yok olamam. Parça parça doğranabilirim. Nokta nokta lekelere dönebil- irim. Tütün gibi kurutulabilir, ince ince kıyılır. bir çubuğa doldurulur, içilir, havaya savrulabilirim. Fakat yok olamam. Madem ki bu kadar korkuyorum, yok olamam. Eczahane camekanlarında, ispirto dolu bir kavanoz içinde, düşürülmüş bir çocuk ölüsü gibi, yumruk kadar bir et parçasına inebilir, bir şişeye hapsedilebilirim. Fakat şişenin camından yine dışarıyı seyreder, önümden geçenleri görür, kendimi bilir ve duyar, kendimi ve Allahımı düşünebilirim. Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya. gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim.
5)Ben tırmanmak istediğim kayadan düştüm. Meğer çok ileriye gitmişim. Yasak ülkelere girmişim. Gözü kör, yürürken, bir çiyan yuvasına basar gibi bazı sırların üstüne bastım. Onlar gaipler fileminin bekçileriydi. Ürktüler ve beni çarptılar. (Taşar) Yaratıcı neymiş, yaratmağa kalkışarak tanıdım. Yalancı ilfilı, doğrusunu tanıdı. Gölge artist öz sanatkarı tanıdı. Ben şimdi, şu anda aklımı tanıyorum Allahı. İlminin, sanatının karşısında veriyorum. Aklım bir cephane deposu gibi patlıyor, kül oluyor. Bekle, az kaldı.