ÖMER SEYFETTİN-YALNIZ EFE

 

 Yeni Dünya Düzeni diye adlandırılarak oluşturulmuş yeni hayatlarımız… Bu kurulan düzende biz de büyük balık küçük balığı yiyerek beslenir diye anlatılan hikayenin içindeyiz. Pandemi döneminde yaşadıklarımızdan başlayarak, dünyanın ve insanların başına gelen felaketler saymakla bitmez. Her zaman olduğu gibi devlet ve millet olmanın önemi bu dönemde de hafızalarımızı canlandırdı. Ömer Seyfettin de kendi yaşadığı zamanın gerçeklerini hikayelerle bizlere aktarmaya çalışmış büyük bir yazardır. Birçoğumuz bu hikayelerle büyüdük ve şimdi burada anlatılanları aslında tarih tekerrür eder düşüncesiyle bir kez daha hatırlamakta ve tefekkür etmekte bize yeni ufuklar açabilir. Yalnız Efe‘nin yaşadıkları ve o dönemdeki Anadolu’nun durumu özetle aşağıda yer alıyor.

 

Yalnız Efe Özeti

Hikaye Yalnız Efe’nin sır olduğu yerde iki adamın sohbetiyle başlar. Burada adamlardan biri diğerine Yalnız Efe‘nin hikayesini anlatmaya başlar;

Kumdere köyünde yaşayan Yörük hoca bütün köylünün sevdiği bir adamdır. Elli sene memleketin çeşitli yerlerinde hizmet etmiş, dört sene evvel karısı vefat etmiş, kızı Kezban’la baş başa kalmıştır. Böylece Yörük hocanın dünyalık hiç umudu kalmamış kendini yetime, garibe, memleketinin dertlerine adamıştır. Köylüye memleketin halini anlatır, eşkıyaların ve faizcilerin durumundan bahsederdi. Ama gençlerin kendisini dinlemediğini ve sözlerine önem vermediklerini anlardı. Öyle ki içinden şu sözleri geçirdi “Doğru olsam ok gibi yabana atarlar beni, eğri olsam yay gibi elde tutarlar beni…”Buna rağmen bildiği hakikatleri anlatmaktan vazgeçmedi.

Faizcilikle geçinen Eseoğlu Kumdere’deki tarlaları birer birer satın almaya başlar. Ese oğlu kasabada hükümetin adamıdır. Köye görev yapmaya gelen kaymakamları evinde bedava oturtur, zaptiyeleri kendi çiftliğinde bedava ağırlardı. Böylece Ese oğlu aklına bir iş düştü mü hemen hükümetin adamlarını arkasına alırdı. Çiftliğinde çalışanların hepsi yabancılardandı. Ermeniler, Rumlar, Arnavutlar.. .

Kumdere köyünün muhtarı ve Yörük hocanın bir kaç arkadaşı bir akşam Yörük hocanın evine sohbete gelirler. Burada Eseoğlu’nun yaptığı zorbalıklardan bahsederler. O akşam konuşmalarda; Eseoğlu’nun imansız, merhametsiz, dinsiz bir faizci olduğunu, üç yıldır borcunu ödeyemeyen Küçük Kalan’lıları nasıl köye mahkum ettirdiğini, beş sene içinde Kumdere’deki yediden yetmişe herkesi nasıl borçlandırdığını anlatırlar. Eseoğlu Kumdere’ye istediği gibi sahip olamayınca kaymakamlığa burayı eşkıyaların bastığını köydeki bütün silahların toplanması gerektiği yalanını söyler. Zaptiyeler köyü basarlar ve köyde bir bıçak dahi bırakmazlar. Bunları konuştukça Yörük hocanın kalbine dokunur. Silah, at peygamber sünnetidir. Silahsız ata binmenin ne manası var. Kendimi suya atıp boğsam daha iyi diye düşünür. Arkadaşlarına ”Ah bir genç olsaydım” der durur. Arkadaşları genç olsan ne yapardın diye sorarlar. ”Ne yapacağım Eseoğlu gibi millet düşmanlarını öldürürdüm.” der. Ese oğluna iyice öfkelenen Yörük Hoca arkadaşlarına Ese oğlundan alacağı olduğunu anlatır. Arkadaşları borcunu alamazsın, o adamla uğraşılmaz, başına bela alırsın deseler de Yörük hoca ” Ben alırım.” der. Yörük Hocanın kızı Kezban misafirlere kahve getirirken konuşulanları duyar. Daha sonra bütün akşam kapı eşiğinden konuşulanları dinler. Akşamın sonuna doğru her zamanki gibi sohbet Moskof hikayeleriyle biter. Rusların yenilgisi, Türklerin yiğitlikleri anlatılır. Ama şimdilerde Anadolu açlık ve sefalet içindedir.

Yörük hoca Kezban’a sabah kasabaya Eseoğlu’ndan borcunu almaya gideceğini atını hazırlamasını söyler. Kezban ”tamam baba” deyip arkasını dönünce bu sırada babası ”Ahh şu erkek olaydı” diye söylenir. Babası fark etmese de Kezban bunu duyar ve o da içinden ” ah erkek olsaydım da hırsıza, zalime, düşmana neler ederdim. Ama ne çare ben kızım.” diye geçirir. Kezban bu duruma öyle üzülür ki sabaha kadar ”ah erkek olsaydım” der. Ertesi gün babası kasabaya gider ama Kezban’ın içine bir sıkıntı düşer. Ese oğlunun kötülükleri aklına gelir. Babası gelene kadar yerinde duramaz, evde dolanır durur. Ama ne çare akşam olsa da babası gelmez. Endişesi iyice artan Kezban komşu Tosun dayının evine gider. Onlar bir şey olmaz diye Kezban’ı sakinleştirdikleri sırada köyün gençlerinden Recep gelir ve babasının vurulduğu haberini verir. Kezban sabahı beklemeden kasabanın yolunu tutar. Kendini unutur dört saat boyunca aralıksız yürür. Çiftliğin kapısına gelir. Ama çiftliğin Rum uşağı kapıyı açmaz. Kezban sabaha kadar kapıda bekler. Uşak sabah Kezban’ı kahyaya götürür. Kahya dalga geçerek babasının ölüsünü ahıra attıklarını gidip oradan alabileceğini söyler. Bütün gece perişan olan Kezban bu tavırdan sonra beyninden vurulmuşa döner. Ama elinden bir şey gelmez. Babasının yanına giderken köylüler gelirler cenazeyi alıp köye dönerler. Kezban bir başına kalır olanları hazmedemez. Babasının katilini aramaya başlar. Kasabaya gider gerekli her yerden yardım aramaya başlar ama ne çare Eseoğlu hükümeti eşkıya saldırısı olduğuna inandırmıştır. Bu yüzden Kezban devletten yardım alamaz. Kendi çabasıyla olanları öğrenmeye çalışır. Eseoğlu’nun çiftliğinde çalışan yetim bir çobandan olanları öğrenir. Babasını Eseoğlu öldürmüştür. Kezban daha fazla dayanamaz. Babasının evdeki sakladığı tüfeği alır ve önce Eseoğlu olmak üzere etrafta ne kadar zalim ve eşkıya varsa hepsini öldürür. Köylü Kezban’ı Yalnız Efe diye adlandırır ve yaptığı her şeyden çok mutlu olurlar. Mazlumun hakkını korumasına, ortaya bir eşkıya çıktı mı hemen cezasını vermesine destek olurlar. Yalnız Efe’ye buldukları her fırsatta erzak verirler.

Bu sırada Kumdere’de bir Rum eşkıyası türer. Hükûmet bunun önüne geçmek için oraya asker gönderir. Fakat askerler Yalnız efeye denk gelip etrafını sararlar. Yalnız Efe askeri vurmak istemez ve en son sıkıştığı yerde arkası uçurum olan bir ağacın altında sır olur.

 

Daha detaylı bilgi ve hikaye için Ömer Seyfettin Yalnız Efe kitabının okunması tavsiyedir…

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

CAPTCHA ImageChange Image